İmam-ı azam Ebu Hanife hazretleri “rahmetullahi aleyh” zamanında bir dehri vardı ki, bu dünya, böyle gelmiş böyle gider diyor, hâşâ Allah yok diye iddia ediyordu.
Bir gün de Kûfe şehrine geldi.
Bu bozuk fikrini burada da yaymak istediyse de, halk bunun kâfir olduğunu anlayıp, rezil etmek istediler.
Kendisine;
- Burada, bir âlim var. Sen bu saçmalarını ona söyle, bakalım ne cevap verecek? dediler.
Dehri kabul etti.
Numan bin Sabit, on yaşındaydı henüz.
Münazara için yer ve zaman tayin edildi.
O gün, dehri gelip başladı beklemeye.
Niçin beni beklettin?
Ancak küçük Numan bilerek biraz geç kalınca, dehri sinirlendi.
- Niçin beni beklettin, nerde kaldın?
- Köprüden geçip gelecektim. Ama sel yıkmış köprüyü, onun için geciktim.
- Ey çocuk, köprü yıkılmış diyorsun, o zaman nasıl geldin?
- Kayıkla geldim.
- O nehirde kayık yok ki.
- Evet yoktu. Ama bazı ağaçlar kendi kendilerine yıkıldılar, biçilip yontularak birbirlerine eklendiler.
İmanla şereflendi
Dehri, alaylı alaylı güldü:
- E, sonra?
- Sonra o ağaçlar kendi kendilerine bir güzel kayık oldu.
- Ey akılsız çocuk! Ağaçlar, ustasız kayık oldu, diyorsun. Bu söze deliler bile güler.
Küçük Numan taşı gediğine koydu:
- Şu koskoca kâinat, senin aklına göre ustasız, kendi kendine oluyor da,
bizim kayık niçin olmasın, ne var bunda?
Dehri şaşırdı.
Cevap veremedi.
Çok mahcup olmuştu.
|